Watch Dogs 2 sonunda çıktı ve büyük bir beklentiyle karşılanmamasına rağmen, başarılı puanlar almayı başardı. İlk oyunda yaptığı hataları bu oyunda tekrarlamayan (en azından bir kısmını) Ubisoft, bizlere gerçek bir oyun deneyimi yaşatmayı başardı. Her ne kadar eksikleri olsa da, açık dünya sevenler için Watch Dogs 2'nin seçilebilir hatta alınması gereken bir oyun olduğunu söylemeden geçmeyelim.
İkinci oyundan bahsetmeden önce 2014 yılına şöyle küçük bir dönüş yapalım. İlk Watch Dogs duyurulduğunda, Ubisoft elindeki bütün imkanları kullanarak, oyunu pohpohlamaya başlamış, oyunu GTA serisine eş değer göstermişti. Hal böyle olunca oyuncular da çıkacak oyundan bir GTA beklemeye başlamıştı. Fakat nihai oyun elimize ulaştığında, GTA olmaktan çok başka bir şey olduğunu görmüştük. Şimdi öncelikle GTA serisinin temel özelliğinin, oyunculara gerçek bir hayat deneyimi sunduğunu söyleyelim. Hikayesinden tutun oynanışına kadar GTA bizlere her zaman gerçekçi bir deneyim sunmaya çalışmış ve oyunun her noktasını da buna göre ayarlamıştır. Sinemada film izleyip, golf oynayabildiğimiz bir oyundan bahsediyoruz. İşte ilk Watch Dogs da böylesine bir iddia ile ortaya çıkınca, oyuncular böylesine bekletilerin içerisine girmişlerdi. Golf oynayamasalar bile içeriğin daha iyi olması bekleniyordu. Fakat ilk oyun, birçok açıdan batırmıştı. Özellikle kötü sürüş dinamikleri, yavan hikayesi ve hiç beğenmediğimiz yan görevleri, oyunu kötü yapmaya yetmişti. Bu sebeple olduğunu düşündüğümüz şekilde Ubisoft, oyunun temelinde büyük değişikliklere imza atmış durumda.
Öncelikle değişen ilk şeyin karakterimiz ve onunla birlikte bütün dünya olduğunu söyleyelim. İlk oyunda Aiden isimli gayet karizmatik bir karakteri yürütüyor ve çok da "spoiler" vermeden, Dünya üzerinde bir farkındalık için mücadele ediyorduk. İkinci oyunda karakterimiz 24 yaşında Marcus Holloway isimli gencecik bir hacker oldu. Karakterin yaşının düşmesiyle birlikte oyunun dünyası da onun algısına göre değişmiş durumda. Etraf daha canlı, renkli ve ilgi çekici hale getirilmiş. Yine hikaye ve oynanışta da buna benzer yenilikler var.
Hikaye
İlk oyunda yukarıda da dediğimiz gibi Aiden bir tür direnişin fitilini ateşliyordu. Yine hackerlar eliyle yürütülecek bu direniş, büyük teknoloji şirketlerine yönelik gerçekleştiriliyor. Oyun boyunca siyasilerle kirli ilişkiler içerisine girmiş bu şirketlerle mücadeleye giriyor ve onların kirli çamaşırlarını ortaya çıkarmaya çalışıyoruz. Bu sefer bunu yaparken yalnız da değiliz. Gerçi ilk oyunda da bazı zamanlarda yanımızda birileri oluyordu; ancak bu oyunda tamamen bir ekibe dahil olmuş durumdayız. DedSec isimli bu hacker topluluğu hedefine Blume isimli bir şirketi ve onun geliştirdiği ctOS 2.0 isimli yazılımı almış durumda. İşin kötü tarafı ise ctOS 2.0 aracılığıyla Blume'un kullanıcılarına ait bilgileri toplaması ve bunu istediği herkese satması. DedSec de bunun yanlış olduğunun farkında ve bütün insanları buna karşı olmaya çağırıyor.
DedSec, Marcus ile birlikte Wrench, Sitara ve Josh isimli diğer karakterlerden oluşuyor. Bu karakterler de yine Marcus ile benzer yaşlar da ve farklı özelliklere sahipler. Her biri sahip olduğu farklı yetenekleri kullanarak, insanları geliştirdikleri DedSec isimli uygulamayı kullanmaya teşvik ediyorlar. Temelde geliştirilen uygulama, günümüzde DDoS saldırıları için geliştirilenlere benzer şekilde işliyor fakat oyunu oynadığınızda göreceğiniz şekilde farklı özellikleri de içerisinde barındırıyor.
Hikayenin temel dayanaklarının, günümüzde yaşadıklarımıza dayandığının da altını çizmek gerek. Oyundaki büyük şirketlerin, halihazırda günümüzde kullandıklarımıza benzemesi de şaşırtıcı değil. Örneğin; Facebook yerine Invite isimli bir şirket varken, Google yerine de Noodle var. Yani yaşanan her şeyin aslında günümüzde gerçekleşenlerle paralellik gösterdiğini hatta bazı bölümlerin direkt olarak gündem olan olayları işaret ettiğini de belirtmeden geçmeyelim.
Marcus'un gruptaki yerini ise tam olarak "akıncı" diyebiliriz. Çatışmalara giren ve en önemli görevleri bitiren kişi biziz. Bu da bizi tam olarak olayların ortasına koyuyor ve Blume'a karşı başlatılan savaşın en önemli aktörü olarak, Marcus ön plana çıkıyor. Hikayenin de bu bağlamda geliştiriğini rahatlıkla söyleyebiliriz. Oyunun ilk saatlerinde çok da aham şaham bir hikaye anlatımı sizleri beklemese de, ilerleyen dakikalarda hikayenin gerçekten ilgi çekici olmaya başladığını ve işlerin sarpa sardığı durumlarda doruğa çıktığını da belirtelim. Kısaca ilk kısımlarda biraz dişinizi sıkarsanız, sonrasında gerçekten iyi bir hikaye görmeniz mümkün.
Hikaye başlığı altında değinmek istediğim bir başka konu ise diyaloglar. Çokça diyalog olan bir oyun için, bunların iyi yazıldığı söylenebilir. Fakat bütün diyaloglar, karakterlerin yaşlarına göre yazıldığı hatta yaşlarına göre biraz daha çocukça şeyler konuştukları için kimi zaman ne dediklerini umursamayabiliyorsunuz. Keza benim de yaşımın da 24 olduğunu düşünürseniz, aynı yaşta olduğumuz karakterlerin konuşmalarının kimi zaman beni sıktığını ve çokça ergen geldiğini söylemeliyim. Biraz düşük seviyeli olsalar da bazı bölümlerde yapılan iyi espriler, başka oyunlara, filmlere ya da dizilere yapılan göndermelerle bunların canlandırılmış olması, bu kısmı da benim için yeterince kurtarmış durumda.
Oynanış
İlk önce sürüş dinamiklerine saydırarak başlamak istiyorum. Ubisoft bunu ilk oyunda da becerememişti. Hatta The Crew diye bir yarış oyunu çıkardılar, onda bile sürüş dinamikleri çok iyi değildi. Haliyle çok bir şey beklememek lazım; ama açık dünya bir oyunda ve koca San Fransisco'da şöyle güzel güzel araba sürmek istiyor insan. İlk oyundan görece daha iyi olan sürüş dinamikleri hala çok tutuk ve size gerçekten araba kullandığınızı hissettirmiyor. Tabii ki beklentim simülasyon seviyesinde değil; ancak havada uçan bir araç kullanıyormuşsunuz gibi hissetmeniz, her şeyin tadını kaçırabiliyor. Gene de bu sefer ilk oyundan daha iyi iş çıkardıklarının altını da çizeyim.
Oynanış tarafında yapılan en büyük değişiklik, karakterin kişiliğiyle birlikte değişen dinamiklerle olmuş. Sokaklardan gelen ve hack konusunda kendi kendisi eğiten Marcus, sadece yazılım bilgisiyle de değil; çeşitli parkur yetenekleriyle de ön plana çıkıyor. Watch Dogs 2 için yayınlanan ilk videoları da şöyle bir gözünüzün önüne getirirseniz, değinilen en önemli şeyin bu parkur yetenekleri olduğunu görebilirsiniz. İtiraf etmek gerekirse, o videolardan sonra parkur tarzı bir oynanışın, ilk oyunda yaratılan biraz karanlık atmosfere çok uymayacağını, en azından eğreti duracağını düşünmüştüm. Fakat bu seferki dünyanın daha farklı olması ve bölümlerin ve şehrin parkura göre tasarlanması, daha eğlenceli bir oynanış ortaya çıkarıyor.
Önceki oyundaki tüm hack olayları, "içeriğe dayalı hack" olarak adlandırılan yeni ve daha derinlemesine hacklerle birlikte geri dönmüş. Eğer NetHack View'i isimli ekranı etkinleştirirseniz, çevrenizdeki her hacklenebilir alanı görebiliyoruz. Üstelik Marcus'a göre basit hack işlemlerini de sadece bir tuşa basarak halledebiliyorsunuz. Aslında ilk oyunun tanıtımında gösterilen, bir tuş ile her şeyi hackleyebilme oyuncuların çok hoşuna gitmişti. İlk Watch Dogs'da biraz sınırlı tutulan bu tek tuş özelliği, Watch Dogs 2'de daha da geliştirilmiş ve akıcı hale getirilmiş. Yani siz bir aksiyonun tam ortasındayken, tek bir tuşa basarak, bütün gidişatı değiştirebiliyor ya da kendi lehinize çevirebiliyorsunuz. Haliyle ortaya ilk oyundan çok daha eğlenceli bir oyun çıkıyor.
Oyuna yeni eklenen ATV, RC araçlar ya da Quadcopter denilen küçük drone'lar, işinize çok yarıyor. Yukarıda da bahsettiğimiz tek tuşla hack işinin de geliştirilmesiyle birlikte çeşitli noktalara hareket edebilen bu küçük aygıtlar, daha aksiyon başlamadan işleri değiştirmenize ve bölümü kendinize göre ayarlamanıza yardımcı oluyorlar. Belki bunları her zaman kullanmıyorsunuz; ancak böyle bir seçeneğiniz olması gerçekten güzel.
Watch Dogs 2 ile birlikte gelişen bir başka noktası ile yapay zeka olmuş. Özellikle çevrenizdeki insanların ve polislerin yapay zekaları çok ileriye girmiş durumda. Örneğin; bir kafenin ortasında ateş ederseniz, çevrenizdeki insanlardan bir tanesi hemen polise haber vermek için telefon ediyor ve polis anında oraya gelerek, işinizi baltalayabiliyor. Hatta bu işin suyunu bile çıkarabiliyorsunuz. Karakterinizin özelliklerini kullanarak, çevrenizdeki herhangi bir sivilin üzerine sahte bir suç atabiliyorsunuz. Eğer onun çevresinden ayrılmazsanız, bir zaman sonra polis geliyor ve üzerien suç attığınız sivili tutukluyor. Devriye gezen polislerin sayısı bir hayli fazla ve bunlar sokaklarda sizden bağımsız olarak gerçekleşen olaylara müdahale edebiliyorlar. Bazı durumlarda sizin temizlemeniz gereken sokaklara gelerek, sizin işinizi yaptıkları bile oluyor. Yine de kadı kızında da kusur olur misali, bazı aksaklıkları görmeniz de mümkün. Bunun da üzerine çok gitmeden oynanış tarafınında gayet başarılı olduğunu söyleyelim.
Açık Dünya
Bu başlığa da çevremizdeki diğer insanlardan bahsederek başlamak istiyorum. Yapay zeka ve oynanış kısmında biraz olsun bunlardan bahsetmiştik. Watch Dogs 2'de yaşayan bir çevre var ve bunlara olaylara uzaktan bakmıyorlar. Hatta bu konuda GTA 5'ten çok daha iyi olduğunu söylemem lazım. Sokaklarda yürürken, çevrenizdeki insanlarla "emoji" atmak yoluyla bile iletişime geçebiliyorsun. Bunlar da size karşı tepkisiz kalmıyorlar ve gerekli karşılıkları verebiliyorlar. Hatta sinirlendirdiğiniz bir adam size yumruk (bu GTA'da da vardı tabii ki) atabiliyor. İşin güzel tarafı, yumruk yedikten sonra polisi arar ve onu şikayet ederseniz, polisin kendisini tutukladığını görme şansınız bile bulunuyor.
Açık dünya oyunların çoğunda aslında sadece bir katman vardır. Yani bir şehirde dolaşıyorsanız, çoğu zaman sokaklar, yer düzeyinde dolaşırsınız. Çatılara çıkmak ve oradan oraya atlayarak gezmek çok mümkün olmaz. Fakat Marcus'un parkur yetenekleriyle birlikte, San Fransisco'nun neredeyse her yerine göz atabiliyorsunuz. Çoğu yerden tırmanarak çıkabiliyor ve oralarda gezebiliyorsunuz. Bu özellikle de oyunun oynanabilir alanını bir hayli arttırmış.
Yapay zekanın gelişmesiyle birlikte çevrenizdeki yapay zekaların tepkileri de daha gerçekçi duruma gelmiş durumda. Üzerlerine bir araba sürdüğünüzde, sizden kaçmak için her şeylerini ortaya koyuyorlar ve arabanızla manevra alanınız yoksa ve hızlı gitmiyorsanız, çoğu zaman da kaçıyorlar. Görgü tanıklarının hemen polise haber vermesi sebebiyle uzunca birilerini ezerek ortalıkta dolaşma imkanınız da olmuyor. (Zaten neden böyle bir imkanınız olsun...) Bu konuda beni üzen tek şey; karakterimize başka insanlar tarafından çarpıldığında yaşananlar. Bir arabanın önüne atladığınızda, karşınızdaki arabanın size çarpmamak için çaba sarf etmesi güzel bir şey ama araba size çarpında ekranın kızarmasından başka herhangi bir animasyonun olmaması çok üzücü. Yani size araba çarptığında karakteriniz neredeyse hiçbir şey olmamış gibi yoluna devam edebiliyor.
Bir açık dünya oyununda olması gereken çeşitliliğin, yeteri seviyede bu oyunda da bulunuyor. Buna rağmen içerisinde bulunduğumuz dünyanın yeteri kadar ayrıntılı olmadığını ya da gerçekten size büyük hissettirmediğini de söylemeliyim. Daha doğrusu sizi bu dünyada çekecek şeylerin sayısı çok az. Oyuna ilk adım attığınızda çevrede dolaşma isteğinizi, ilerleyen saatlerde kaybedebiliyorsunuz. Yine de bu seviyede bile oyun içerisinde yeterli çeşitlilik mevcut. Fakat benzeri oyunlarla kıyasladığımızda Watch Dogs 2'nin bu konuda biraz olsun sınıfta kaldığını söylemek yanlış olmaz.
Grafikler
İlk oyun akıllarda grafik skandalı ile kalmıştı. Ubisoft, konsollar ve bilgisayarlar arasındaki grafik farkını dengelemek için bilgisayarlarda grafikleri geriye çekmişti. Oyun çıktıktan sonra aslında daha yüksek grafiklerinin olduğu hatta bunun oyuncular tarafından indirilen dosyalarda bulunduğu; ancak bunun şirket tarafından kullanıma açılmadığı ortaya çıkmıştı. Bunun ortaya çıkmasının ardından sorun bir nebze düzeltimiş olsa da yine de Watch Dogs denilince aklımıza direkt olarak bu gelir olmuştu.
Oyunun grafiklerine genel olarak bakarsak, en iyisi olmasa bile iyilerden bir tanesi olarak söyleyebiliriz. Üst seviye bir oyun motoru ile çalışmasının yanı sıra iyi işlenmiş kaplamalarının olması oyunu grafik yönünden tatmin edici olmaktan da öteye gidiyor. Benim dikkatimi çeken kusur ise detayların o kadar da iyi olmamasıydı. Yani karakterler ve görevleri yaptığımız alanlar gayet iyiydi ve göze hoş geliyordu. Fakat öyle yolda dolaşırken sanki bir şeyler eksikmiş hissiyatı doğuyor, gözünüze bir şeyler batıyordu. Bunu bir kenara koyarsak, oyunun günümüz grafik kaliteleri arasında yukarılarda olduğu gerçeği değişmiyor.
Çarpışma anlarına ayrı bir paragraf açmak gerekir diye düşünüyorum. Çünkü başka bir arabayla çarpıştığınızda gördükleriniz oldukça gerçekçi. Hem çarpışma anında arabaların tepkileri hem de aldıkları asarlar, gerçekten bir kaza yaptığınız hissiyatına kaptırıyor sizi. Tabii bir oyun olması sebebiyle birebir hallerle karşılaşmıyorsunuz; ama ortada oldukça başarılı bir işçiliğin olduğunu söylemek lazım. Keza arabalara silahla hasar verdiğinizde ya da tekerlekleri patlamış bir arabayla yol aldığınızda, Ubisoft'un küçük detaylara ne kadar dikkat ettiğini kendi gözlerinizle de görmeniz mümkün.
Sonuç
İlk oyunda yapılan hatalardan dersler alan Ubisoft, çok daha iyi hatta bayağı iyi bir oyunla oyuncuların karşısına çıkmış. Gösterilen ilk videolar yeteri kadar tatmin edemese de, oyunun nihai hal gerçekten alınıp, oynanabilir. Dahası açık dünya oyunlarından hoşlanıyorsanız ve yukarıda az çok sözünü ettiğimiz hiakye detayları da hoşunuza gittiyse, Watch Dogs 2'yi kesinlikle almalısınız.
İlk oyuna göre fersah fersah ötede olan hikaye anlatımı ve görevler, daha canlı bir dünya ile birleşince ortaya gerçek bir oyun çıkmış. Bunun yanına renkli yapısı ve daha hızlı oynanışı da ekleyince, verilen ilk puanları gerçekten hakkettiğini rahatlıkla söyleyebiliriz. Bir de değinmesek bile yan görevlerin de yapmaya değer olması, Mafia 3'te gördüğümüz o faiş hatanın düzeltiğinde bir açık dünya oyunu için ne kadar etkili olabildiğiniz bizlere tekrar gösteriyor. Uzun lafın kısası, Watch Dogs 2 iyi bir oyun ve ilgi alanınıza giriyorsa, düşünmeden satın alabilirsiniz.
Oyunu çok daha uygun fiyatlarla aşağıda yer alan bağlantı yardımıyla Kinguin.net üzerinden satın alabilirsiniz.
YORUMLAR