1990-95 yılları arasında doğanlar, teknolojinin bugünkü kadar yaygın olmadığı bir dünyanın varlığını kabullenmekte zorluk çekerler. Öte yandan bugün 40 yaşında olan yetişkinlerin dilinden “biz o zamanlar ne yapıyorduk?” sorusu hiç düşmez. Bunun sebebi hızla gelişen teknolojiye daha hızlı adapte olmamız ve ona bağımlı hale gelmemizden kaynaklanıyor. İnterneti olmayan bir hayat, akıllı telefonsuz 1 saat ya da, oyun konsollarının olmadığı bir ortam düşünmeyi istemiyoruz bile.
Bunun sebebi teknolojinin bünyede yarattığı rahatlık ve günlük yaşama getirdiği kolaylıklar olarak görülebilir. Çevrimiçi yaşam hem sosyal olmamızı sağlarken öte yandan günlük işlerimizi uzaktan çözümlememizi de sağlıyor. Eğlence sektörü tamamen dijital oyunlar vasıtasıyla günlük hayatımızda önemli bir yer tutuyor. Tüm bunları yaparken aslında hayatımızı kolaylaştırmaktan ziyade biraz da kendimizi teknolojiye köleleştirdiğimizi fark etmiyoruz bile.
Akıllı telefon zombileri
Akıllı telefonlar kendi kabuğumuzu oluşturarak dış dünyadan tamamen kopmamıza sebep oluyorlar. Sadece ilgi alanlarımıza odaklanarak durmaksızın onlarla ilgileniyor ve çevremizde neler olup bittiğimize dikkat etmiyoruz. Sosyal medyanın haber dezenformasyonu (bilgi çarpıtma) gerçekliğimiz olmuş durumda ki, bu son derece tehlikeli bir durum. Sosyal medya üzerinde gördüğümüz “kesinlikle doğru paylaşalım” cümleleri bizi gerçek gündemi araştırma, paylaşılan bilginin gerçekliğini sorgulamamıza ya da merak etmemize bile izin vermiyor. Hızla paylaşıyoruz. Bu sürü psikolojisinden başka bir şey değil. Bu davranış bizi gerçekten bilim kurgu filmlerinde gördüğümüz, sürü içgüdüsüyle hareket eden zombilerden farklı kılmıyor. Öte yandan kafamızı cep telefonlarından kaldırdığımız anlar o kadar az ki etrafımızda olan biteni bile görmek artık neredeyse bizler için mümkün değil. Bir akıllı telefon bağımlılığı aldı başını gidiyor ve durdurulması da mümkün görünmüyor.
Marka bağımlılığı
Android ve iOS kavgaları arada bir manşetlere düştüğünde “delirmiş bu adamlar” tepkisi versek de, kendi kullandığımız marka her zaman en iyi marka olarak neredeyse DNA’mıza kadar işlemiş durumda. Asla bir diğer markanın özelliklerini takdir etmiyor ve kendimizi belli bir markaya adıyoruz. Sosyal medyada yorumları tarafsız okuyabilmek gibi bir yeteneğimiz yok. Körü körüne tek bir marka, bizim markamız olanın gerçekliği bizim için mutlak. Bu durum ekonomik durumumuz ne olursa olsun bu belli markaların sürümlerini ve ürünlerini takip etmemize sebep oluyor. Şartlarımız kötü bile olsa her sene mutlaka cihaz değiştiriyoruz. Yeni çıkan her teknolojik ürün sanki sadece bizim için çıkıyor ve kaçırmamamız lazımmış gibi davranıyoruz. Kısaca teknoloji ekonomik durumuzu zorlamamıza yol açabiliyor.
Ego tatmini
Yeni çıkan teknolojik bir ürüne sahip olmanın bizi bir üst sınıfa taşıdığına inanıyoruz. Bir açıdan egomuzu tatmin ediyoruz. Teknolojik ürünler ne kadar pahalı olurlarsa olsunlar ilk çıktıklarında bunlardan bazılarına sahip olmak, onun hakkında konuşmak, sosyal medyada hava atmak en çok sevdiğimiz şey. Bu durum aslında teknoloji üreten pek çok firmanın her yandan bizi bombardımana tutmuş olmasıyla da ilgili. Bu bombardımanın serpintileri mutlaka ciğerimize kaçıyor. Etkileniyor ve durmaksızın satın almaya devam ediyoruz. Çünkü yeni ürünümüzün herkes tarafından görünmesi, hatta onu bir kafe ya da restoranda masaya koymamız bile içimizi kabartıyor.
Teknolojik firmaların üretim köleleri
Sadece tüketiciler değil teknolojinin köleleri. Bir de bu sektörün çalışanlarını düşünmek lazım.Teknoloji fabrikalarında üretim bantlarında olup bitenden de genellikle haberdar olamıyoruz. Oysa her madalyonun iki yüzü var. Dev teknoloji şirketlerinin sadece maliyeti ucuza gelsin diye on binlerce işçiyi üçüncü dünya ülkelerinde ya da ucuz işçiliğin bir devlet politikası olduğu ülkelerde iş gücünü sömürdüğü gerçeğini bilmiyor ya da görmezden geliyoruz. Çocukların sömürüldüğünü, işçilerin ekstra zaman dilimlerinde çalışmaya zorlandığını ve sosyal haklardan mahrum olduklarını hiç tartışmıyoruz. Maalesef farkındalığımız ve algılarımız bu kadar kapanmış durumda.
Son söz
Bu şartlar altında en pahalı teknolojik cihazı cebimize koymak ya da evimizin bir köşesine yerleştirmek asla bizi teknolojinin efendisi yapmıyor. Teknolojik köleliğimizin tadını egomuzu okşayarak çıkarıyoruz. Bu tatminden başka bir şey düşündüğümüzü söylemek henüz mümkün değil gibi görünüyor.
Not: Bu yazımda Steve Cuts'un teknoloji köleliği üzerine çizdiği koleksiyon resimlerden faydalandım.
Herkesin En Çok Söylediği 5 Teknolojik Yalan
YORUMLAR