Son dönemlerde dünyanın dört bir yanındaki milyarlarca insan Rusya ve Ukrayna arasındaki savaşa odaklanmışken, başlangıçta sözlü atışmalarla başlayan bu gerilimin zaman içerisinde askeri müdahaleye doğru evrildiğini gördük.
Peki ama Ukrayna'daki binlerce masum sivilin hayatını kaybetmesine neden olan bu olayların başlangıç noktası neydi?
Sovyetler Birliği'nden Bağımsız Ukrayna'ya
Başta ekonomik ve siyasi nedenler olmak üzere günden güne artan çeşitli politik sorunlarla karşılaşan Sovyetler Birliği, ülke içerisinde artan gerginliklerin ardından 1990'lı yılların başında dağıldı.
Sovyetler Birliği dağıldığında, bağlı ülkelerden birisi olan Ukrayna da bağımsızlığını kazanan ülkelerden birisi olmuştu.
Öte taraftan Ukrayna, Sovyetler Birliği döneminden kalma nükleer silahlara ev sahipliği yapıyordu ve hatta öyle ki, bu cephane onu dünyanın en büyük nükleer silah cephanesine sahip üçüncü ülke haline getiriyordu.
Süreç boyunca Amerika Birleşik Devletleri ve Rusya, ülkeyi nükleer silahlardan arındırmak adına Ukrayna ile birlikte çalıştı ve Ukrayna, olası güvenlik tehditlerine karşı sahip olduğu yüzlerce nükleer başlığı aldığı güvenceler eşliğinde Rusya'ya geri verdi.
Bu güvenceler yıllar içerisinde pek çok defa test edilecekti ancak Rusya'nın Ukrayna'yı işgal ettiği 2014 yılında, verilen sözlerin geçerliliği sorgulandı.
Açık bir şekilde Kırım Yarımadasını ilhak eden Rusya, Doğu Donbas bölgesindeki Rus yanlısı ayrılıkçıların öncülük ettiği bir isyanı da destekledi. Ukrayna'nın doğusundaki çatışmalar, bugüne dek on binin üzerinde insanın hayatını kaybetmesine neden oldu.
5 Eylül 2014 tarihinde imzalanan Minsk Protokolü tarafların savaştan kaçınmasına yönelik bir adım gibi gözükse de bu konuda başarılı olamadı ve benzer bir durum, takip eden birkaç ay içerisinde imzalanan Minsk II için de geçerli olacaktı.
Rusya, Ukrayna'nın Batı ile İlişkilerinden Rahatsız Oluyor
Ukrayna'nın kuruluşundan bu yana ülkenin batı ile yakın ilişkiler kurmasını istemeyen Rusya, kimi zaman doğrudan kimi zaman da dolaylı şekillerde müdahalelerde bulunmaktan kaçınmadı.
Nitekim 2014 Ukrayna Devrimi sırasında görevden alınan Rus yanlısı Ukrayna devlet lideri Viktor Yanukoviç, Rusya için bardağı taşıran son hamle olmuştu.
Viktor Yanukoviç, Ukrayna - Avrupa Ortaklık Anlaşması gibi batı ile ilişkileri geliştirecek iş birliklerinden kaçınıyor, bir anlamda ülkenin ilişkilerini neredeyse yalnızca Rusya ile sınırlamak istiyordu.
Burada Rusya'nın bariz bir şekilde hatalı ve suçlu olduğunu fark edebilirsiniz.
Yine de Kırım'ın ilhakı ile başlayan bu sürecin yıllar içerisinde nasıl genel bir savaşa döneceğini anlatırken, batılı devletlerin tutumlarını da göz önüne almak doğru olacaktır.
Yanukoviç'in görevden alınmasının ardından sembolik jestlerde bulunan Amerikalı diplomatlar, bir anlamda dolaylı güç gösterileri yaparak, Rus tarafının bu konuda daha da öfkelenmesine neden oldu.
Obama, Rusya'ya yönelik adımlarda kararsız davranırken, Avrupa'da diplomatik bir tepkiyi harekete geçirmek konusunda da yavaş kalmıştı.
Putin ise Sovyetler Birliği sonrası kaybedilen bir tür imparatorluğu tekrar diriltmenin hayali eşliğinde, tehlikeli gözüken kararlar almaya hazır bir imaj çizdi.
Tarih Tekerrür Ediyor: Rusya'nın Uymadığı Yeni Bir Anlaşma
Şu sıralar gündemimizde yer alan Rusya - Ukrayna krizinin temellerinin 2014 yılında atıldığını anladık. Peki ama bir süredir nispeten istikrarlı şekilde ilerleyen bu ilişkiler, neden birdenbire topyekün savaşa neden oldu?
Sovyetler Birliği'nden ayrılarak bağımsızlığını ilan eden Ukrayna, o zamandan bu yana Rusya tarafından uygulanan baskıya yönelik çeşitli endişeler yaşadı ve 2014 yılındaki ilhaktan sonra, bağımsızlığına yönelik çeşitli soru işaretlerine sahipti.
2019 yılında göreve başlayan Ukrayna devlet başkanı Volodimir Zelenski, yürüttüğü seçim kampanyaları sırasında Doğu Ukrayna'daki çatışmaları sona erdirmeye yönelik barış görüşmelerine "tekrar başlanılacağını" dile getirdi.
Söz konusu ülke Rusya olduğunda, bağımsızlığı tehdit edilen bir ülke için en cazip seçenek NATO olacaktır. Bu bakımdan Zelenski de göreve geldikten kısa bir süre sonra yüzünü açık bir şekilde NATO hattına doğru çevirdi.
Ukrayna bir NATO ülkesi olmayı başarabilseydi, bu durum Rusya'nın yayılmacı politikası için bir barikat görevi görecekti. Nitekim NATO üyesi ülkelerden birisine savaş açmak, üye ülkelerin tamamına savaş açmak anlamına geliyordu.
2021 yılının sonlarına doğru tekrar gündeme gelen gerginliğin başladığı dönemden bu yana, Rusya'nın ana isteklerinden birisinin Ukrayna'nın ve diğer birkaç ülkenin NATO'ya girmemesi olduğunu fark etmişsinizdir.
Aslında bu isteğin bir anlamda yayılmacı politika hedeflerine yönelik olduğunu görmek de zor değil.
Süreç boyunca Rusya, bu konuda hızlı davranması gerektiğini düşündü çünkü zaman ilerledikçe, Ukrayna ve NATO arasındaki ilişki daha karmaşık ve daha komplike bir hale gelecekti.
Nihayetinde 2021 yılının sonlarına doğru sınıra asker ve ünite yığmaya başlayan Rusya, 2022 yılında askeri harekat başlattığını duyurdu.
O zamandan bu yana olanları iyi kötü biliyorsunuz ancak Rusya, Ukrayna'nın istikrarlı ve cesur tavrına karşın bu harekatta istediklerini elde edemedi gibi gözüküyor.
Üstelik, Rusya'ya uygulanan ciddi yaptırımlar ülkenin önümüzdeki birkaç ay içerisinde ciddi bir ekonomik çöküşe maruz kalmasına neden olabilir.
Her halükarda, tüm bunlar binlerce kişinin ölümünü geri getirmeyecek. Tamindir olarak Ukrayna'nın ve kalıcı bir dünya barışı görüşünün yanındayız.
21. yüzyılın bilime ve fikre dayalı dönemlerinde, savaşların ve ölümlerin değil, aydınlık geleceklerin savunucusu olduğumuzu söylemek istiyoruz. Umuyoruz ki, Ukrayna ve bağımsızlığı tehdit edilen diğer tüm ülkeler, bu dönemlerden daha da güçlü bir şekilde ayrılacaktır.
YORUMLAR