Oxford Aşısı Güvenilir mi? Nasıl Bu Kadar Hızlı Yapıldı?

Normal bir dönemde on yıl süren aşı çalışması, on ay gibi kısa bir sürede başarıldı. Peki ama Oxford Üniversitesi'nin Covid-19 aşısı güvenilir mi?

Oxford Aşısı Güvenilir mi? Nasıl Bu Kadar Hızlı Yapıldı?

Oxford Üniversitesi tarafından geliştirilen yeni tip koronavirüs aşısının hastalığı durdurmada ve önlemede oldukça başarılı olduğuna dair sonuçlar görmemizin ardından, pek çok kişi geliştirilen bu aşıya güvenip güvenemeyeceğini merak ediyor. Nitekim normal bir dönemde yıllara yayılan aşı çalışmaları, bulunduğumuz süreçte eşi ve benzeri görülmemiş bir hızda tamamlandı ve bu durum hemen herkeste gerekli testlerin tamamının yapılıp yapılmadığına yönelik önemli bir soru işareti doğurmaya yetti.

Oxford Aşısının Geçmişi

Söylememiz gereken ilk şey, bu noktadaki en büyük yanılgının aşı çalışmalarının pandemi ile birlikte başladığı düşüncesidir.

2014 ila 2016 yılları arasında yaşanan Ebola salgını bir noktada felaketle sonuçlandı ve söz konusu tarih aralıklarında dünya genelinde on binin üstünde kişi hayatını kaybetti. Oxford'un geliştirdiği aşının mimarı olan Profesör Sarah Gilbert, "Dünya daha iyisini yapmalıydı." dedi.

Kurum bu noktada kolları sıvadı ve bir sonraki salgına hazır olmak için yeni bir plan oluşturdu. Bu noktada bilinen tehditlerin listesinin sonunda 'Hastalık X' olarak adlandırılan bilinmeyen bir enfeksiyon eklendi.

Oxford Üniversitesi bünyesinde yer alan Jenner Enstitüsü, adını 1796 yılında ilk aşıyı yapan bilim insanından alıyor ve günümüzde dünyanın önde gelen uzmanlarından bazılarına ev sahipliği yapıyor. Aşı çalışmaları ani olarak başlamış gibi gözükebilir ancak bu kişiler zaten, bilinen ve bilinmeyen bir düşmanı yenebilmek adına, bir strateji tasarlamıştı.

Kritik Bir Teknolojinin Doğuşu

Bu noktada planların ana parçası 'Tak ve Çalıştır' olarak isimlendirilen devrimsel bir aşı stili idi. Bu aşı geliştirme yönteminin bilinmeyenle mücadele edebilmesine yardımcı olan iki farklı avantajı var: Hem hızlı hem de esnek.

Konvansiyonel aşıların tamamı orijinal enfeksiyonun öldürülmüş ya da zayıflatılmış bir kısmını vücuda enjekte eder. Öte taraftan bu aşıların geliştirilme süreci bir miktar zahmetlidir ve genellikle yıllar sürer. Oxford bünyesinde görev alan araştırmacılar ise ChAdOx1 ya da diğer adı ile Chimpanzee Adenovirus Oxford One isimli yeni bir yöntemi inşa ettiler.

Bu yöntemin temeli şu: Bilim insanları şempanzeleri enfekte eden yaygın bir soğuk algınlığı virüsünü aldılar ve onu neredeyse her şeye karşı bir aşının yapı taşı olacak şekilde tasarladılar. Covid-19 öncesinde yaklaşık üç yüz otuz kişiye zika virüsünden, tropikal bir hastalık olan chikungunya'ya kadar değişen hastalıklar için ChAdOx1 bazlı aşılar verilmişti. 

Şempanzelerden gelen virüs genetik olarak değiştirilmiştir ve bu nedenlerle insanlarda enfeksiyona neden olmaz. Daha sonrasında bağışıklık sistemini eğitmek için genetik planları değiştirilebilecek şekilde yeniden tasarlanabilir. ChAdOx1 özünde sofistike, mikroskobik bir postacı görevi görür.

Bilim insanlarının yapması gereken tek şey ise paketi değiştirmektir.

1 Ocak: Her Şeyin Başlangıcı

Bu yılın başında hemen herkes yalanlar söylerken Prof. Sarah Gilbert, Çin'in Vuhan kentinde başlayan viral pnömoni raporlarını fark etti. Yaklaşık iki haftalık araştırmaların ardından bilim insanları virüs kaynaklı yeni bir enfeksiyon tespit etti ve insanlar arasında yayılabileceğinden şüphe edildi.

Prof. Sarah Gilbert "Hastalık X'i planlıyorduk ve Hastalık X'i bekliyorduk. Bunun olabileceğini düşündüm."

Şanslı Bir Mola

Bunu söylemek biraz garip geliyor ancak pandemiye koronavirüsün neden olması bir miktar şanslı olduğumuz anlamına geliyor. Bu virüs ailesi son yirmi yıl içerisinde insanlara iki defa atlamaya çalışmıştı.

2002'de SARS-CoV ve 2012'de MERS-CoV.

Bu, bilim insanlarının virüsün biyolojisini ve nasıl davrandığını bildiği anlamına geliyor. Oxford bünyesinde görev alan Prof. Andrew Pollard, konu hakkında yaptığı açıklamada "Büyük bir avantaj sağladık." dedi. Oxford MERS için zaten bir aşı geliştirdiği için sıfırdan başlamıyordu.

Pollard, "Bu tamamen bilinmeyen yeni bir virüs olsaydı, çok farklı bir konumda olurduk." dedi.

Koronavirüslerin genellikle kısa süreli enfeksiyonlara neden olması da sahip olduğumuz avantajlardan birisi idi. Bu, vücudun virüsü yenebileceği anlamına geliyordu. HIV gibi vücudun yenemeyeceği uzun süreli veya kronik bir enfeksiyon olsaydı, aşının işe yaraması olası olmazdı.

11 Ocak tarihinde Çinli bilim insanları koronavirüsün tam genetik kodlarını yayınladı ve tüm dünya ile paylaştı. Oxford ekibi, artık ihtiyaç duydukları her şeye sahipti. Tek yapmaları gereken genetik kodları ChAdOx1'e aktarmaktı.

covid-19-tani-kitlerinde-yeni-donem

Para, Para ve Para

Bilmemiz gereken bir diğer önemli nokta, aşı geliştirmelerinin oldukça pahalı şeyler olduğudur.

Prof. Pollard, konu hakkında verdiği demeçte "İlk kısım oldukça acı vericiydi. Bankada hiç paramızın olmadığı bir dönem vardı." dedi. Üniversiteden edinebilecekleri bir miktar fon vardı ancak bunun da ötesinde çok daha önemli bir avantaja sahiptiler.

Kendi aşı üretim tesisleri vardı.

Ellerindeki para başlamak için yeterliydi ancak daha büyük denemeler için gereken binlerce dozu yapmak için yeterli değildi.  Prof. Gilber, konu hakkında "Para kazanmak nisan ayına kadar ana görevimdi. Sadece insanları finanse etmeye ikna ediyordum." dedi.

Nitekim pandeminin etkisi, ülke kilitlenmeleri ve dahası ile birlikte araştırma grubuna para akmaya başladı. Aşının üretimi İtalya'da yer alan bir tesise kaydırıldı ve elde edilen para kilitlenme sürecinde yaşanan lojistik sorunları dahil her şeyin üstesinden gelmeye yardımcı oldu.

Göz Alıcı ama Kontrole Muhtaç

Söz konusu şey aşılar olduğunda, kalite kontrol sıkıntılı ve hayati bir süreçtir.

Bu noktada üretim sürecinin her bir aşamasında, aşının virüs ya da bakteri ile kontamine olmamasının sağlanması gerekiyor. Bu, geçmişte uzun bir süreçti. Araştırmacılar hayvanlı denemelerin olumlu sonuçlar vermesinin ardından 23 Nisan tarihinde küçük bir grup ile insanlı klinik denemelere başladı.

Çoklu Fazlar

O zamandan bu yana Oxford'un geliştirdiği aşı, denemelerin her bir aşamasından geçti. Klinik denemelerde standart ve evrensel bir model söz konusudur.

- Birinci Faz: Aşının güvenli olup olmadığını anlamak adına çok az sayıda insan ile test edilir.

- İkinci Faz: Daha fazla sayıda insanla güvenlik testi yapılır ve aşının etkili olup olmadığı gözlemlenir.

- Üçüncü Faz: İnsanların korunduğunu kanıtlamak adına binlerce insanın aşılandığı aşamadır.

Oxford Üniversitesi, üçüncü fazdaki otuz bin kişi ile yapılan test de dahil olmak üzere tüm bu fazlardan başarılı bir şekilde geçti. Diğer aşıların aksine olmamış olan şey, her bir faz arasında yıllarca takılı kalmaktı.

Dr. Mark Toshner, bir aşının denenmesinin on yıllar sürdüğü fikrinin yanıltıcı olduğunu vurguluyor. 

Toshner bu sürecin başvuru yazma, reddedilme, yeniden yazma, denemeler yapma, onay alma, üreticilerle müzakere etme, insanları bulma, test etme ve benzeri süreçlerden ötürü yıllar alabildiğini söylüyor.

"Süreç uzundur ancak olması gerektiği ya da böyle daha güvenli olduğu için değil, gerçek dünya yüzünden."

Bu noktada bilinmesi gereken şey şu ki, aşının geliştirilmesi sırasında herhangi bir güvenlik feda edilmedi. Bunun yerine denemeleri gerçekleştirmeye yönelik itici güç, katılmaya istekli binlerce insan ve tabii ki para akışı süreci normal akışında gerçekleştirdi.